3 Haziran 2007 Pazar

fehmi koru / 1

Gitmek mi zor, gitmemek mi?

Hayatımın çeşitli dönemlerinde tartışma merkezi haline geldiğimi hatırlıyorum, bazılarını sizler de hatırlayabilirsiniz. Gazetecilik bu, birinin nasırına basmadan yapılmaz; basılan nasır ise, mâlum, ses çıkarır... Biriyle kalem tokuşturursun, sesi dört bir yandan duyulur... Müsaadenizle buraya kaydetmek istediğim bir yeni durum bu yaşımda karşıma çıktı: Bu yılın Bilderberg toplantısına dâvet edildim, gazeteler günler ve günler boyu hakkımda yazılar yazdı, televizyonlar program yaptı. Hem de ben sustuğum halde...

İlk haber Sabah gazetesinde çıktı. Metehan Demir imzasıyla yayımlanan haberde, 'Büyük sürpriz: Fehmi Koru esrarengiz Bilderberg toplantısına mı katılacak?' sorusu gündeme taşınıyordu. Ardından, Milliyet gazetesi, 'Ankara Kulisi' sütununda, 'Bilderberg mi değişti, yoksa Fehmi Koru?' sorusunu başlığa taşıyan bir uzun değerlendirme yazısı ile arkadan yetişti. Zaman gazetesi ise, pazar eki Turkuaz'da çıkan 'Bâb-ı Âli'de Bilderberg bahisleri' yazısı ile kervana katılmakta gecikmedi. Başka gazetelerde de irili-ufaklı benzer haberler yer aldı.

Bâb-ı Âli konuyu gerçekten ciddiye almış ve bekliyordu. Hergün bir yayın kuruluşundan gelen görüş açıklama çağrılarına, Sabah, Milliyet ve Zaman'a verdiğim cevabı tekrarlıyordum: "Çağrılacağım benim de kulağıma geldi, ama henüz dâvetiye almadım..." Buna rağmen, daha önce Bilderberg'e katılmış bir yazar, çağrılsam da gitmeyeceğim üzerine bahse girdiğini açıklıyor, kimi "Canı isterse gitsin" aldırmazlığını sergilerken, kimi de, "Giderse bugüne kadar yazdıklarına ters düşmüş olur" bilgiç tavrına bürünüyordu...

Galiba bu benim kaderim...

Bir keresinde, Hikmet Çetin 'ziyaret eden ilk dışışleri bakanı' unvanını kazanacağı İsrail gezisine çıkarken uçağında taşıdığı üç gazeteciden biri olarak beni de yanına almıştı. İlk defa Kudüs'ü de görecektim ve çok heyecanlıydım; okuyanlar heyecanımın oradan yazdığım yazılara da yansıdığını hatırlayacaklardır. Ziyaretin ikinci günü basın merkezine indiğimde hayatımın ilginç sürprizlerinden biriyle karşılaştım: Hürriyet gazetesi, Hikmet Çetin'i bir tarafa bırakmış, "O da İsrail'de" diye beni haber yapmıştı...

İlginin sebebi ne ola?

Bana bu kaderin yakıştırılmasının sebebi, bazı medya yöneticilerinin, beni, kendime biçtiğim rolden daha farklı bir yere yerleştirmesi olabilir. Ben kendimi hep 'gazeteci' olarak bildim; o sebeple de yalnız 'ziyaret eden ilk dışişleri bakanı' ile değil, 'ilk başbakan' ve 'ilk cumhurbaşkanı' ile de İsrail'e gitmekte hiçbir sakınca görmedim. O ülkeye yaptığım ziyaretler, benim İsrail hükümetinin uyguladığı yanlış politikaları eleştirmeme engel değil ki... Üstelik, daha önce yazdıklarımın doğruluğunu test etmeme yaradı o ziyaretler; sonraki yazılarımı daha 'bilerek' yazmama da yardım etti.Bilderberg'e gitmek farklı mı?

Gazetelerde okudukları haberlerden etkilenerek heyecan içerisinde "Doğru mu?" sorusunu iletenler çıktığına göre, Bilderberg'e katılmamı mahzurlu gören sevenlerim olduğunu düşünüyorum. Bir okur, cep telefonuma gönderdiği mesajda İnternet'ten ulaşılabilen 'Bilderberg-karşıtı' bir videonun adresini duyurdu bana. Benim de izlediğim bir internet sitesi 'Gitsin mi, gitmesin mi?' anketi düzenledi okurları arasında. ("Gitsin" diyenlerin oranı yüzde 55 çıktı).

Belki inanmayacaksınız, ama ben yine de yazayım: Katılma dâvetini aldığımdan bu satırları yazdığım şu saate kadar, "Acaba gitmeyeyim mi?" hissi bir an bile içimden geçmedi. Ne tereddüdü, çok heyecanlandım bile... Gazetelerde çıkan haber ve değerlendirmelerin beni dâvet edenleri caydıracağı endişesini uzun süre içimden atamadım. Hiç değilse bazı yayınların ya beni ya da Bilderberg'i vazgeçirme amaçlı olduğunu bugün de düşünüyorum. Son ana kadar "Ya cayarlarsa" diye içim içimi yedi.

'Dışarıdan' mı tercih edersiniz, yoksa 'içerinden' olsun?

Bugüne kadar Bilderberg konulu sayısız yazı yazdım. Milliyet bunlardan 34'üne ulaşmış. Her yazım gibi Bilderberg ile ilgili olanları da olağanüstü titiz araştırmalardan sonra kaleme aldım. Dışarıdan bir insan ne kadar iyi bilirse o kadar iyi biliyordum Bilderberg'i. Her yıl Bilderberg zamanı (mayıs ve haziran ayları) toplantının nerede yapılacağını öğrenmeye çalıştım, toplantı sonrası da kimlerin katıldığını ve neler konuşulduğunu sizlere aktardım. Tabii hep 'dışarıdan'...

"Katılır mısın?" dâveti, bugüne kadar 'dışarıdan' izlediğim bir grubun çalışmalarını 'içeriden' görüp müşahede etme imkânı demek benim için... "Hayır, gelmiyorum" demek, "Benim önyargılarım bana yeter, gözlem ihtiyacım yok" anlamı taşımaz mı? Gözüne at gözlüğü takılmış önyargılarının esiri biri olmaktan hayat boyu kaçındım ben. Bilderberg'e dâvet edilmeyi kendim için bir 'zafer' olarak görmekten daha çok, toplantıya katılmayı okurlarıma karşı yerine getirilmesi bir görev telâkki ettim.

Benim birincil görevim, bildiklerimin, gördüklerimin, okuduklarımım muhassılasını okurlarla paylaşmak çünkü... Aslında eline kalem alan herkesin, gazetecinin, yazarın, programcının ilk görevi bu değil midir?

Şifreleri kırmak...

Bilderberg'e katıldım, Bilderbergçiler'le üç gün ve üç gece geçirdim; şimdi kendimi daha yetkin hissediyorum. Bugüne kadar konuyla ilgili yazdıklarım olaya dışarıdan bir bakıştı; bundan sonra Bilderberg ile ilgili yazacaklarım toplantılara katılmış birinin gözlemleri olacak...

Bunu hafife almayın. Bilderberg tarihinde, katılanlardan yalnızca bir kişi, İngiliz politikacı Denis Haley, bir gazeteciye toplantılarla ilgili geniş açıklama yapmıştı... Son iki yıldır Türkiye'den katılanlar televizyon ekranları ve gazete köşelerinde bazı ayrıntılara giriyorlar...

Daha önce katılan bir meslektaş, "Senin çağrılmanın zamanı gelmişti" dedi bana; artık ne demekse... Bir başka katılımcı, "Döndüğünde şifreleri kırmanı bekliyoruz" diye fısıldadı kulağıma. Toplantıdan ayrılırken, bir katılımcı, "Ne olur, dönünce, petrol fiyatlarını on yıl için belirlediğimizi yaz da fiyakamız artsın" dedi gülerek...

"Şifre kırmak... Komplo teorileri... Ne oluyoruz?" şaşkınlığına düşmeyin sakın. Bilderberg'e gittim ben, Kanarya Sevenler Derneğinin yıllık toplantısına değil...

Hiç yorum yok:

kitap özetleri